| Yılmaz Erdoğan Şiirleri | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 8:57 pm | |
| YAĞDIKÇA...
Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul
Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden
Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım
Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım
Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı
Ben... Yağmur... Ağladım... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 8:58 pm | |
| YAŞAYABİLME İHTİMALİ
Sanem'e
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.. Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..) Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim.. Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım.. Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece..
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..
Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü.. Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini.. Otobüs oluyordum bir süre.. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde.. Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülk e ye.. Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten.. Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam kokuyordum sonunda...
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan.. Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda... Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında... Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında.. Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 8:58 pm | |
| Adın Bahar’dı.
Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi Aşkın içimde solardı adın bahardı
Eteğini koştururdun sokağımızda Sokak sus pus olur sana bakardı Bilmezdin gizliden izlediğimi Gözlerim gözlerinden korkardı Hatırlıyorum adın Bahar’dı
Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi Yüreğim yol boyu ardından ağlardı Hatırlıyorum adın Bahar’dı. | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 8:59 pm | |
| Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Sarılışında ne düşler, Ne düşükler, Sakınamazsın.
Aynı yolları, Kimsesiz mekanları, Birlikte özleme hasreti... Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın.
Bütün iç savaşlarda, Rehin alındı bu yürek Kandıramazsın.
Hangi çekilişin Büyük ikramiyesi bu, En uzak sevişmelerin Yeni yetme utancı. Lakin aşk, Biraz da utanmaktır yaşamaktan, Sakınamazsın... Yeni yetmelik işine gelince: O zaten hepimizin gizli öznesi Türkçede var. Bazı dillerde yok.
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Kime niyet kime felaket bu aşk, Anlayamazsın.
Ödümüz patlıyor acı çekmekten Oysa; Biraz da acıdır, Aşkın mayası. Kaçınamazsın.
Gülüşündeki manayı saklayamazsın. Tutunacak yerimiz yok, Resmi tutanaklarda.
Gülüşünde bin yıllık hasret var, Saklayamazsın. .......................... Bu yazık karşılaşmanın Alnımıza çakılıyor anafikri:
Aşka cesaretimiz yoksa Başka zaman görüşürüz! | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 8:59 pm | |
| Değişen ben değilim dönüşen savaş yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak
şimdi ölüm bile yetmiyor acılarımızı tartmaya dostlar alıngan bir sahili pinekliyorlar bir merhabayı bıçaklar gibi artık selamlaşmalar
değişen ben değilim dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti güzelmiş gibi gösteriyor geceleri...
geceler... yani Ahmet Haşim in kafiyeleri...
seni aklıma düşüren yerçekimi değil yalancı yıldızlar öyle uzaksın ki üflesem soğuyacaksın sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar ve anımsatacak kadar sebepsiz bir ölümü, acılarımız ve kafiyelerimiz var...
işte hepsi bu kadar... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:00 pm | |
| MAVİLERE UYANMAK
yedi iklim geçer, ağarıp solan güz ışıklarından yalan pencerelere doğru...
uykularda olur ne olursa yangınlar, takvim ziyanları, gömülü sevdalar...
iksir gibi yayılır hücrelerimin rehavetine ıslaklığın düş tüccarları ağır mesaidedir...
uykularda olur ne olursa, talanlar ve beton serinliği inşaat halindeki aşkların...
uykularda ölür ne ölürse, kıpırdayan su gülümseyen yel...
yedi iklimin oralarda kavalını kırmış bir çobandır gökyüzü, aklında new orleans heybesinde caz!
yedi iklimin bar olduğu yerdedir uykunun alkol imparatorluğu kalabalık avındadır bakışlar...
uykularda olur ne olursa, bitmez efkar kırları bazı saçlarda ve ölüm gibi suskunluklar açar derin kuyularda...
ve şaka gibi ve sarsak sarsak ve kımıl kımıl bir yaşamaktır MAVİLERE UYANMAK en kesif karanlıklara kafa tutan gözlerinin mavisine kuşanmak...
senin kanatların var, benim köylü yüreğim... operada tezek kokusu bu şehirdeki varlığım! .. beni taşıyacak vesaitim yok bu caddeüstü sevdada ellerinden gayrı.. 'gayrı dayanamam ben bu hasrete' ya beni de yitir ya sen de git beni götürdüğün yere... türküleri sev yalan kahkahalardan uzak dur canımın suyuyla yıka ellerini.. aklımın maharetiyle giydir en mavi yerlerini...
senin adın buzul mavisi! çünkü mavilerde uyur, benden sana geçen sende beni kalkındıran ne varsa! sevdiğim, açlığımın uzak ufku, her sabah; güneşten ne zaman işaret alırsan ne zaman dar gelirse soluğun böyle uzun sarılmaklara, fikrini kurcalarsa eğer açık korkular, işte o zaman mavilere, mavilere uyandır beni... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:00 pm | |
| Cemre gözüme ilişti gözün içimde infilak saati! yasak baktın nikotin sıcaklığıma, bir sigara daha yaklaşıyor bahar... ellerin yanında değil, gemiler kalkıyor avuçlarından bütün limanlara bir telaş, yaklaşıyor bahar... deniz altında bir zindan düşü, ayıp sarılmalar, lanetli öpücükler bilinmez bir nemrut esrarı arkadaş dağlar gibi korkusuz korkular... kekikler yeşeriyor yaklaşıyor bahar bir deliliğin eşiğinde amansız mekansız sofrasız yani aç, ilaçsız ve hiçbir şiirin eskitemediği gözlerin, gözlerimin önünde el pençe divan... bahar damarı çatladı toprağın bir nefes daha yaklaşıyor bahar.! | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:00 pm | |
| ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ
Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde... | |
|
| |
Admin Admin
Mesaj Sayısı : 144 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Güzelmiş Salı Ağus. 14, 2007 9:01 pm | |
| - gül-mavi demiş ki:
- Değişen ben değilim
dönüşen savaş yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak
şimdi ölüm bile yetmiyor acılarımızı tartmaya dostlar alıngan bir sahili pinekliyorlar bir merhabayı bıçaklar gibi artık selamlaşmalar
değişen ben değilim dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti güzelmiş gibi gösteriyor geceleri...
geceler... yani Ahmet Haşim in kafiyeleri...
seni aklıma düşüren yerçekimi değil yalancı yıldızlar öyle uzaksın ki üflesem soğuyacaksın sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar ve anımsatacak kadar sebepsiz bir ölümü, acılarımız ve kafiyelerimiz var...
işte hepsi bu kadar... Güzelmiş | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:01 pm | |
| NE GÜZEL
İkimizde seni seviyoruz ne güzel Olmuş yerlerine bakıyoruz Bütün aynalarda ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel mevsimler geçiyor üstümüzden susuz bir yolculuk tıka basa dolu mataralar arasında ikimizde seni seviyoruz ne güzel söylenmiş sözleri tekrarlamaktan ve incinmekten yine eski yaralarımızdan korkuyoruz ikimizde saklanıyoruz ne güzel gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz bütün gördüklerimizle ikimizde körüz kendimize ne güzel
sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor iyi niyetli çiçekler kılığında birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde evlerimizde çünkü kolay tespit ediliyor acılar hemen ele veriyor bizi uğruna ihanetler verdiğimiz şarkılar silemiyoruz ne güzel yüreğimizdeki parmak izlerini ikimizde seni seviyoruz ne güzel eski sevgililerimizi okumaktan ve yazmaktan geçtik ama dilimize çeviremedik aşk yazısını okumaktan ve yazmaktan geçtik cebimizde yaralı sözcükler ne biriktirdiysek ona vurulduk entelektüel ay ışıklı akşamlarda
hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız işe yaramaz şamdanlarda okumaktan ve yazmaktan geçtik ortam iyi koksun diye yaktığımız aromalı mumların hijyenik ışığında
kendimize o kadar güveniyorduk ki birbirimize ihtiyacımız yoktu oysa aşk güvensizlerin işiydi unuttuk
sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor zehir zemberek gece kılığında ama korkmuyoruz çünkü biz zeki okumuş yazmış zeki yazanı görmüş yazmayı seçmiş okumaktan usanmış zeki kendini beğenmiş zeki hiçbir şeyi beğenmemiş deneyimli bilgili zeki
çok şey öğrenmiş öğrendiğinden fazlasını öğretmiş zeki korkusuz
ve çocuktuk...
o kadar çok ağlamıştık ki hiç ağlamayacakmış gibi yaşadık
ikimiz birlikte hiç ağlamadık ne güzel
şimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir şey kalmadı hayatta- bir yol çatalında elele duruyoruz ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel
ikimiz de hala seni seviyoruz ne güzel | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:01 pm | |
| BÖYLEYMİŞ
Yanarmış yürek böyle Islak bir yeşil sebebiyle Kaçarmış insan kendinden Nereye gittiğini bilmeden Ağlarmış gizlice Kurumuş toprağı ıslata ıslata Severmiş de sevilmezmiş Yalan da olsa gülermiş Sebebini bilmeden | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:02 pm | |
| BAŞKALAŞAN AŞK
Adını anmak güzeldi, dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması... Adını anmak... Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel avuntularına sırt çevirip senden söz açmak... Biraz gülünç, biraz sitemkar... güzeldi... Adının Türkçedeki yankısı özeldi...
Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı, Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında... Denize amors durup, yüzüne cepheden bakmak güneşli bir mavilikte.... güzeldi..
İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak, yüzünde Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...
Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi... Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok, Kanlıca'daki yoğurdu...
ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir aşkın mührüdür artık... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:02 pm | |
| BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI
Sus pus olmuş, puslu bir İstanbul'muydu yüzün, yoksa çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne Dolmabahçe da çay tadında.... Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında, tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu. Ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama yüreği takvim yokuşlarında...
Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı, sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün içime... Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi kürtçe seyrediyorum...
Kadın Beyoğlu'nun bir kış akşamında, üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan muzdarip yürüyordu... Adam da... Yürümek hiçbir şeyi çözmüyordu, bazı Aralık akşamlarında... Parmağında yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... Kadının yüzünde bir hüzün... Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük... Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti... ... Soğuğun ve karanlığın vehameti!
Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş, daraltılmış... İlk sahibinin o pantalonla yaşadığı şeyler, yani pantalonu pantalon yapan anılar, bazı ilkbahar bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen yazlar... Hepsi daraltılmış... Yaşananlara bir beden büyük geliyor artık hayat!
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:02 pm | |
| BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL
Bizi bilirsin; avuçla su içmeyi marifet biliriz, yenilmeyi bir de kendi sahamızda...
bizi bilirsin; saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz, limonla! tesbih yaparız, düş kırıklarından..
bizi bilirsin; ağzının içinde oturmak isteriz ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz ağzını...
bizi bilirsin; yaşamak biliriz, vademiz dolduğunda avuçlarında gömülmeyi... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:03 pm | |
| KAYIP KENTİN YAKIŞIKLISI
Dokuzunda kayboldu Mayıs'ın, Cesedi bulundu Onikisinde...
Kaçırıldığında da Kaybolduğunda da Ve cesetken de Yakışıklıydı..
Amcamdı. | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:03 pm | |
| SUSUŞTU YÜZÜN
bir ufukta bitiyor yüzün ve başka bir gökyüzü başlıyor komşu ellerle sarmalanıyorsun yanıyorsun...
ne kadar övülsen az avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri
mayınlı bir gülümsemeyle senin karasularında olmak üstünde ilkbahar bir entari; sanki yeniden eski bir öyküye başlamak...
yüzündeki o billur akşam kahvaltısı sürgülerken özümü, ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?... | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:04 pm | |
| AŞKIMIZ
Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı; gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.
Hiç düşündün mü belkiyi Belki, eline en yakışan takı benim elim. Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim... Belki sen ve belki ben...
Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık... İnsan kendine iltica edebilir mi?
Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri.. Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı. | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:04 pm | |
| BÜYÜYORUM
Büyüdükçe, sentetik zamanlara kangren ayaklar bastım, izi kaldı ömrümün...
Kara çaldılar yüzüme bütün kara parçalarında elbette "afrika dahil" parça başı çalışan kiralık katildi zaman.
Gülüşüm sivas yangını, ağlarsam kızma... ölmek bile yakışıyor bazı adama.. | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:04 pm | |
| KARANFİL ÖLÜLERİ
günler güz yanığı sonsuza giden raylarda gümüş kum susan çöller gibi yalana buyruk akıyor bıkıyor zaman... senin maviliğinden eser yok haki yeşil bir yaz ve tel örgülerde karanfil ölüleri...
bazı salak kuşlar konduğu pencerelere tutsak yalan yanlış konmalara zemin haki yeşil bir yaz hasret mavisinde karanfil ölüleri önünden tren geçen hemzenin hayat duran zaman esneyen saatler amaçsız bir bit yarışı yürüdükçe uzayan koştukça beton yollar ve yollarda karanfil ölüleri...
limanlarında denizsiz yaşanan ezan vakti küheylan kuşluk vakti beyinsiz bir şehir diken biriktiren bir koleksiyoncu ve gül kokumsuz çim bahçelerde karanfil ölüleri...
bezgin çamurlarda nefsi müdafadır bir tozun direnişi kimsenin bikinisini çıkarmadığı haki yeşil bir yaz
ve yarasına işeyen kırık haziran makamında erotik karanfil ölüleri...
sormadan konuşan ahmak yalan değil gölge değil iz hiç değil sanal bir serinliğe sığınan çağıl çağıl bir nehir bile değil çağlayan diliyle ırmamak ve ırmaklarda karanfil ölüleri...
yaprağına kırmızı kıvrımına şarkılar dallarına suskun bir hayat öpücüğü ve haki yeşil bir yaz içre yazılan sıkkın şiirlerde karanfil ölüleri.. | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:05 pm | |
| Sana ßakmak
her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak allah’a inanmaktır | |
|
| |
gül-mavi
Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 40 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Şiirleri Salı Ağus. 14, 2007 9:06 pm | |
| Islık senin sesinle başlayan bir ıslık kehribar kokusu kulaklarımda nasıl bir nargile yakmak bu fitil gibi sarhoşlukta...
kim bu öldürücü musikinin güftesini gömebilir kuytuluğun makamına yalnız hicazdı felaket efem saatlerinde kimi görsem göz yarası yüzümde, kimi duysam senin sesinden ıslak bir ıslık ve ben artık her şarkıda kendime vokal yapıyorum, yüzüm gözüm ıpıslık... | |
|
| |
Admin Admin
Mesaj Sayısı : 144 Yaş : 32 Kayıt tarihi : 14/08/07
| Konu: ABLA HIZINA YETİŞİLMİYO YA Salı Ağus. 14, 2007 9:07 pm | |
| abla hızına yetişilmiyo ya harikasın | |
|
| |
| Yılmaz Erdoğan Şiirleri | |
|